"Bitkisel Kozmetik"

İnsanın Kendi Kehanetini Yaratması

Dr. Aleksi

10/11/20259 min oku

insanın kendi kehanetini yaratması” fikri üzerine, çok yönlü, bilimsel ve felsefi bir bakış açısıyla ele alacağım bir yazı paylaşmak istedim. Kuantum fiziği, psikoloji, karakter yapıları ve çekim yasası gibi unsurların birleştiği bir düşünce denizinde derinleşelim.

İnsanın Kendi Kehanetini Yaratması: Kuantum Fiziği, Enerji ve Çekim Yasası Bağlamında

İnsan, evrende bir yansıma değil, evreni şekillendiren dinamik bir güçtür. Kişisel inançlar, duygu durumları, alışkanlıklar ve bakış açıları, bir kişinin yaşamını doğrudan etkiler ve bu etki, modern bilim ışığında, kuantum fiziği ve çekim yasası gibi teorilerle daha iyi anlaşılabilir hale gelir. Bu yazı, bir insanın “kendi kehanetini yaratması” fikrini, kuantum fiziği, psikoloji, enerji alanları ve çekim yasasının etkisiyle bilimsel ve felsefi bir düzeyde irdelemektedir.

Kuantum Fiziği ve Evrende Etkileşim

Kuantum fiziği, evrendeki en temel yapı taşlarını, atom altı parçacıkların ve enerji dalgalarının özelliklerini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı, geleneksel fizik anlayışlarından farklı olarak, gözlemcinin gözlemlemesiyle parçacıkların durumlarının değişebileceğini öne sürer. Bu olgu, Heisenberg'in Belirsizlik İlkesi ve Schrödinger'in Kedisi gibi kavramlarla daha da karmaşıklaşır. Bu anlayışa göre, gözlemci (insan), sadece pasif bir gözlemci değil, aynı zamanda evrenin şekillenmesinde aktif bir rol oynar.

Kuantum düzeyde, her şey enerjiden yapılmış ve bu enerji, belirli bir frekansta titreşir. Bu frekanslar, bireylerin düşünceleri ve hisleriyle doğrudan etkileşir. O yüzden “gerçeklik” dediğimiz şey, sadece gözlemlediğimiz bir dış dünya değil, aynı zamanda bizim içsel enerjimizle şekillenen bir yapıdır. Kuantum teorisinin bir sonucu olarak, evrenin temel doğası, birbiriyle etkileşim içinde olan enerji alanlarından ibarettir.

Psikoloji ve Bireysel Enerji Alanları

İnsanın içsel durumu, psikolojik yapısı ve bilinçaltı düşüncelerinin enerjisi, evrenle olan etkileşimini doğrudan etkiler. Bu bağlamda, Carl Jung’un “kolektif bilinçdışı” kavramı önemli bir yer tutar. Jung’a göre, insanların deneyimleri, düşünceleri ve duygusal halleri, bilinçaltında depolanır ve bireysel veya toplumsal bilinçdışında izler bırakır. Her bireyin bilinçaltı, bir tür "enerji alanı" yaratır ve bu alan, çevresindeki gerçekliği etkileme gücüne sahiptir.

Bir kişinin karakteri, alışkanlıkları, değerleri ve inançları, onun "enerji frekansını" oluşturur. Eğer bir kişi, olumsuz inançlarla veya olumsuz düşüncelerle yüklenmişse, bu, çevresindeki dünyayı da olumsuz şekilde şekillendirir. Örneğin, sürekli başarısızlık korkusu taşıyan bir insan, bilinçli veya bilinçdışı bir şekilde bu korkuyu çekebilir, çünkü onun içsel enerjisi, başarısızlıkla özdeştir.

Burada, enerji alanı kavramını derinlemesine irdelemek gerekir. İnsanlar, düşünce ve duygularının frekanslarını yayarlar. Yüksek frekansta titreşen insanlar, pozitif olayları, ilişkileri ve fırsatları daha fazla çekerlerken, düşük frekansta titreşen insanlar, olumsuz olaylara daha sık maruz kalabilirler.

Çekim Yasası ve Kendi Kehanetimizi Yaratma

Çekim yasası, evrende benzer enerji frekanslarının birbirini çektiği ilkesine dayanır. Bu yasa, eski zamanlardan bu yana pek çok kültür ve inanç sistemi tarafından kabul edilmiştir. Ancak modern bilimsel açıklamalar, bu yasa ile kuantum fiziği arasında derin bir bağ olduğunu ortaya koymaktadır. Çekim yasası, kuantum alanındaki “frekans” kavramı ile ilişkilidir. Ne düşünürsek, hangi duyguları hissediyorsak, o frekansta titreşiriz ve bu frekanslar evrenin geri kalanıyla rezonans halindedir.

Çekim yasası, aynı zamanda insanların kendi geleceğini şekillendirme gücünü de vurgular. Eğer bir kişi, sürekli olarak başarısızlık düşünceleriyle beslenirse, bu düşünceler evrenin frekansına yansıyarak, bu kişinin gelecekteki deneyimlerine yön verebilir. Bu durumda, kişi “kendi kehanetini yaratmış olur”. Düşünce gücü, duygusal enerjiler ve bilinçli çabalar, gerçekliği şekillendiren unsurlardır.

Duygusal ve Psikolojik Durumlar: Enerjinin Manipülasyonu

Bir kişinin duygu durumu, enerjisini nasıl yönlendirdiğini doğrudan etkiler. Duygusal zekâ ve bilinçli farkındalık, bir kişinin enerjisini yönetme konusunda büyük bir rol oynar. Olumlu duygular, kişiyi yüksek frekanslarda tutarak, çevresindeki dünyaya da bu frekansta bir etki yaratır. Buna karşın, olumsuz duygular, düşük frekanslara yol açar ve bu da olumsuz durumları ve zorlukları yaşamaya neden olabilir.

Kişinin içsel durumunu bilincinde değiştirerek, dış dünyadaki yansımasını değiştirmesi mümkündür. İster bir meditasyon pratiği, ister düşünceyi yeniden şekillendirme olsun, insan, kendi enerjisini kontrol ederek, "gerçekliğini" yeniden tasarlayabilir.

Kendi Kehanetini Yaratmanın Psikolojik ve Felsefi Boyutu

Felsefi açıdan bakıldığında, insanın kendi kehanetini yaratması, “özgür irade” kavramıyla doğrudan ilişkilidir. İnsan, sadece dışsal koşullara tepki veren bir varlık değildir; aynı zamanda içsel bir yaratıcı güçle donatılmıştır. Bu yaratıcı güç, insanın düşünceleri, seçimleri ve inançlarıyla şekillenir.

Sokratik irade özgürlüğü, insanların düşüncelerini ve eylemlerini bilinçli bir şekilde seçebilecekleri fikrine dayanır. Aynı şekilde, Nietzsche de insanın kaderini kendi iradesiyle şekillendirebileceğini savunmuştur. Psikolojik açıdan ise, Bandler ve Grinder'ın NLP (Neuro-Linguistic Programming) yöntemi, zihinsel engelleri aşarak insanların kendi gerçekliklerini yeniden inşa etmelerine olanak tanır.

Sonuç olarak, insan, bilinçli düşünceleri ve duyguları ile kendi kehanetini yaratır. Bu süreç, yalnızca bilinçli düşüncelerin değil, aynı zamanda kişinin içsel enerjisinin ve bilinçaltı inançlarının etkileşimi ile şekillenir. Kuantum fiziği ve enerji frekanslarının işlediği düzeyde, her insan kendi yaşamını, evrenle olan etkileşimleri doğrultusunda yeniden şekillendirebilir.

İnsanın kendi kehanetini yaratması, modern bilim ile eski felsefi öğretilerin kesişiminde yer alır. Kuantum fiziği, enerjinin evrendeki her şeyle rezonans içinde olduğunu gösterirken, çekim yasası ve psikolojik yapılar, bu rezonansı nasıl yönlendirdiğimizi anlamamıza olanak tanır. İnsan, özgür iradesiyle, bilinçli düşünce ve duygusal enerjisini kullanarak, evrenin onu yönlendirmesini değil, kendi yolunu açmasını sağlayabilir. Bu, hem bilimsel hem de felsefi bir olgudur: İnsan, kendi kehanetini yaratma gücüne sahiptir.

İşte birkaç farklı senaryo üzerinden, bu konuda nasıl bir kehanet yaratılabileceğini gösteren örnekler:

1. Olumsuz Beklentiler ve Sosyal Etkileşim: “Her Zaman Aldatılırım”

Bir kişinin geçmişteki kötü ilişkilerinden dolayı, sürekli aldatılma korkusu taşıdığını varsayalım. Bu kişi, geçmişte yaşadığı travmalardan dolayı kendisini sürekli aldatılacağını düşünüyor ve bu düşünce, ona duygusal olarak yön veriyor. Onun içinde, "Ne olursa olsun, sonunda beni aldatacaklar" inancı derinlemesine yerleşmiş. Bu düşünce, onun her etkileşimini etkiliyor.

Etkileşim: Bu kişi, yeni bir ilişkiye başlamak üzere. Ancak bilinçaltında sürekli bir korku var. Çift olarak zaman geçirdiklerinde, genellikle partnerinin davranışlarını sorgulamaya başlıyor, sık sık güven sorunları çıkarıyor, sürekli olarak partnerinden onay almak istiyor. "Neden beni seviyorsun?", "Başka biri var mı?" gibi sorularla ilişkiyi zorluyor.

Bu davranışlar, partnerinde olumsuz bir tepki yaratıyor. Partneri kendisini baskı altında hissediyor ve bir süre sonra ilişkide soğuma başlıyor. Sonunda, kişi "Ben sana demiştim, aldatıldım" şeklinde bir içsel doğrulama elde ediyor. Oysa ki, bu senaryo sadece kişinin kendi korkuları ve inançlarıyla beslenmiş, kendi kehanetini yaratmasından başka bir şey değildir.

Felsefi Boyut: Kişinin içsel dünyasında var olan inançlar, dışsal dünyayı da şekillendirir. Bu durumda, kişi "aldatılacağına inanıyor" ve bu inancı çevresindeki ilişkiye yansıttığı için, kendisi bir anlamda bu kehaneti yaratmaktadır. Kuantum düzeyde, kişi bu korkuyu sürekli olarak evrene gönderiyor ve bir şekilde onun dış dünyasında karşılığını buluyor.

2. Olumlu Beklentiler ve Kariyer Gelişimi: “Başarılı Olacağım”

Bir başka senaryo, kariyerinde başarıyı hedefleyen, ancak bu hedeflere ulaşmak için birçok içsel engeli aşmak zorunda kalan bir bireyi ele alalım. Bu kişi, uzun bir süre iş yerinde değersiz hissetmiş, fakat sonunda kendi yeteneklerine güvenmeye başlamış ve iş yerindeki başarıları için net hedefler koymuş. Kendine güveni artmış, sürekli olumlu düşüncelerle enerjisini yüksek tutmuş.

Etkileşim: Bu kişi, iş yerinde projelere daha fazla katkı sağlamaya, yeni fikirler üretmeye ve yöneticileriyle daha aktif iletişim kurmaya başlıyor. İş arkadaşlarıyla daha güçlü bir bağ kuruyor, sürekli pozitif bir enerji yayıyor. Aynı zamanda, başarısızlıkları da kendi gelişim sürecinin bir parçası olarak kabul ediyor ve bunlardan ders alıyor.

Zamanla, bu kişi üst yönetimden fark edilmeye başlanıyor, yeni fırsatlar ortaya çıkıyor ve sonunda terfi alıyor. Kendine güvenen ve sürekli olarak başarısını görmeyi bekleyen bu birey, bu olumlu beklentilerini gerçekliğe dönüştürüyor. Kendi kehanetini, pozitif bir şekilde yaratmış oluyor.

Felsefi Boyut: Kuantum dünyasında her düşünce ve inanç bir enerji dalgasıdır ve bu dalgalar, evrenin her köşesinde rezonans yaratır. Pozitif bir enerjiyle, kişi hem kendi iş çevresinde, hem de daha geniş toplumsal yapılar içinde olumlu bir etkileşim alanı oluşturur. Birey, kendi içsel gücüne güvenerek, dış dünyada da bunun karşılığını alır.

3. Aile İlişkileri ve “Sürekli Anlaşmazlık” Senaryosu

Bir ailede sürekli olarak tartışmalar ve anlaşmazlıklar yaşayan bir durumu düşünelim. Burada, ailenin üyeleri arasında uzun süredir devam eden bir iletişim kopukluğu var. Herkesin kendini duyurması gerektiğine dair bir inancı var ve bu inanç, her etkileşimde gerilimi artırıyor. Aile üyelerinin içsel düşünceleri, birbirlerini yanlış anlama ve duygusal olarak mesafeli kalma yönünde şekilleniyor.

Etkileşim: Aile üyeleri her toplantıya bir içsel gerginlik ile başlıyorlar. Küçük konularda bile, herkesin kendi bakış açısını dayatmaya çalıştığı ve kimsenin diğerini dinlemediği bir ortam oluşuyor. Bu sürekli tekrar eden bir döngüye dönüşüyor. Çocuklar ya da ebeveynler, "Biz hiçbir zaman birbirimizi anlamayacağız" şeklinde negatif bir içsel öngörüye sahipler.

Aile, bu negatif enerjiyi sürekli olarak birbirine yansıtarak, ilişkilerinde büyük bir kopukluk yaşıyor. Kişilerin içsel duyguları ve düşünceleri, evrene bir sinyal gönderiyor ve bu sinyal geri dönerek, aynı negatif duygusal ve zihinsel kalıpları besliyor. Sonuçta, kimse sorunu çözmeye yönelik bir adım atamıyor ve her birey kendi kehanetini yaratmış oluyor.

Felsefi Boyut: Ailedeki her birey, kendi iç dünyasında sürekli bir çatışma ve olumsuz düşünceyi besliyor. Bu düşünceler, içsel frekanslarını etkiliyor ve bu frekanslar, dış dünyadaki ilişkilerine de yansıyor. Çekim yasası burada devreye girer; olumsuz düşünceler, olumsuz durumları çeker. Kişiler, kendi negatif beklentileriyle bu durumu kendilerine çekmiş olurlar.

4. Yeni Başlangıçlar ve Sosyal Etkileşim: “Yeni İnsanlarla Tanışma Korkusu”

Bir kişi, sosyal ortamlarda kendini rahat hissetmeyen, yeni insanlarla tanışma konusunda korkuları olan biri olabilir. Bu kişi, geçmişte sosyal reddedilme deneyimleri yaşamış ve bu deneyimlerden dolayı yeni insanlarla etkileşimde bulunmaktan çekiniyor. Bu durum, onun hayatına yansıyan bir "sosyal yalnızlık" senaryosunu oluşturuyor.

Etkileşim: Yeni bir etkinlikte ya da toplulukta bir araya geldiğinde, kişi içsel olarak kendisini yetersiz hissediyor ve bu düşünceyle etkileşimde bulunuyor. Çevresindeki insanlara karşı soğuk, mesafeli ve içine kapanık bir tutum sergiliyor. Bu, başkalarının da ona mesafeli davranmasına neden oluyor.

Kişi, yeni insanlarla tanışma fırsatlarını kaçırıyor ve yalnızlık duygusu pekişiyor. Kendisine olan güven eksikliği, aslında dış dünyadaki etkileşimleri sınırlıyor ve kişiyi kendi kehanetini yaratmaya itiyor: “Ben asla sosyal bir insan olamam.”

Felsefi Boyut: Kişi, içsel dünyasında geliştirdiği olumsuz düşünceler ve hislerle, dış dünyada da yalnızlık durumunu çekiyor. Kuantum düzeyinde, kişinin korkuları ve negatif beklentileri, etrafındaki insanlarla olan ilişkisini de şekillendiriyor. Çekim yasası burada da çalışır: Kişi, olumsuz enerji yaydığı için, olumsuz geri bildirimler alır.

Sonuç: Kendi Kehanetini Yaratma Süreci

Gündelik hayatta insanların, ilişkilerindeki etkileşimleri nasıl şekillendirdiği, büyük ölçüde onların içsel dünyalarındaki düşüncelerle ilgilidir. Kişi, sürekli olarak belirli bir düşünce, inanç ya da korku beslediğinde, bu içsel dünya dış dünyada da bir karşılık bulur. Çekim yasası ve kuantum fiziği, bu sürecin temellerini oluşturur: Düşünceler ve duygular, evrendeki enerjilerle rezonans halindedir ve sürekli olarak geri dönerek, kişiye kendi kehanetini yaratma gücü verir.

Düşünceler, sadece bireylerin hayatlarını değil, başkalarıyla olan ilişkilerini de etkiler. İnsanın içsel frekansı, etrafındaki dünya ile sürekli bir etkileşim içindedir ve bu etkileşim, bir tür kendini doğrulayan kehanet oluşturur.