"Bitkisel Kozmetik"

Yolun ve Yolcunun Sırrı

İki Yük, İki Kanat

Dr. Aleksi

12/3/20252 min oku

Yolun ve Yolcunun Sırrı: İki Yük, İki Kanat

İnsan, zamanın uçsuz bucaksız çölünde yürüyen yalnız bir yolcudur aslında. Gözlerinde kadim bir arayış, heybesinde ise topladığı anılarla yürür. Ancak çoğu zaman, bu yolculuğu zorlaştıran şey yolun uzunluğu ya da yokuşların dikliği değildir. İnsanı yoran, sırtına kendi elleriyle yüklediği, görünmez ama kurşun kadar ağır iki yüktür: Beklenti ve Kaygı.

Beklenti, yolcunun henüz varmadığı bir şehri, tam da kendi hayalindeki gibi bulma ısrarıdır. Geleceği kontrol etme cüretidir. "Her şey benim istediğim gibi olmalı" diyen o iç ses, hayatın doğal akışına vurulmuş bir kilit gibidir. Ve hayat o kilidi her zorladığında, yolcu hayal kırıklığıyla sarsılır. Hemen diğer omzundaki yük, yani Kaygı ise, gökyüzü henüz masmaviyken fırtına çıkacak korkusuyla şemsiye aramaktır. Henüz yaşanmamış acıların yasını şimdiden tutmak, bugünün güneşini, yarının olası gölgelerine feda etmektir. Bu iki yük, insanı "şimdi"den, yani nefes aldığı tek gerçeklikten koparır; zihnini sisli vadilere hapseder.

Oysa bilgeler ve doğanın kendisi, huzurun sırrını tek bir eylemde fısıldar: Bırakmak.

Ellerini bu iki hayali zincirden çektiğinde, yolcu hafifler. Beklentisiz olduğunda, karşısına çıkan her vaha, hak edilmiş bir alacak değil, saf bir lütuf olur. Kaygısız olduğunda, gözleri ufuktaki kara bulutlara değil, bastığı toprağın sağlamlığına odaklanır. Ama boşluk, evrenin doğasına aykırıdır. Omuzlardan atılan o zehirli yüklerin yerini, insanı göklere yükseltecek iki kanadın alması gerekir: (İyi) Niyet ve Gayret.

Bir tohumu düşünün. O tohumun toprağı delip güneşe ulaşmasındaki sır, ne sonucun garantisidir ne de fırtına korkusu. Onun sırrı, içindeki yaşam özü, yani Niyettir. Niyet, yolcunun pusulasıdır; okun yaydan çıkış açısıdır. Ama niyetin "iyi" olması şarttır; çünkü sadece iyi niyet kalbi berraklaştırır, insanı sadece kendine değil, bastığı taşa, gölge veren ağaca, tüm varoluşa karşı şefkatli kılar.

Fakat en saf niyet bile, eyleme dökülmedikçe sessiz bir duadan ibarettir. İşte burada sahneye Gayret çıkar. Gayret, niyetin ete kemiğe bürünmüş halidir. O filizin toprağı iterken harcadığı muazzam enerjidir. Düşünceyi eyleme, hayali gerçeğe dönüştüren o kutsal terdir. İyi niyet olmadan gayret kör bir çırpınıştır; gayret olmadan niyet ise sadece tatlı bir rüyadır.

Yolcu, bu sırrı çözdüğünde artık varacağı yerle ilgilenmez. Sonuçtan (beklenti) ve belirsizlikten (kaygı) vazgeçmiştir. Sadece yola (niyet) ve yürümeye (gayret) odaklanır. Bilir ki; nehir denize ulaşmayı arzuladığı için değil, sadece akma gayretinde olduğu için vadileri aşar. Ve asıl huzur, varılacak limanda değil, o dalgalarla boğuşurken kalbinde taşıdığın niyetin saflığındadır.

Dr. Aleksi